Evrenin Diğer Ucundaki Gezegenlere Yolculuk Mümkün Olabilir

TAKİP ET

Gezegenlere yolculuk ihtimalini değerlendiren bilim insanları, cevabı antimadde temelli itiş gücünde bulmuş olabilir.

Gökbilimciler neredeyse her gün yeni ötegezegenler keşfediyor olsa da yıldız sistemleri arasındaki devasa mesafeler uzayın keşfi çoğunlukla Güneş Sistemi ile sınırlı. Örneğin, saniyede 17,3 kilometre yol kat eden Voyager 1 uzay aracının dünyaya bilinen en yakın öte gezegen Proxima B’ye ulaşmasının yaklaşık 73.000 yıl süreceği tahmin ediliyor.

Peki ötegezegenlere gitmek artık bir tür bilimkurgu anlatısı değil de gerçek olsaydı? Bunu gerçekleştirmenin bir yolu mümkün olabilir mi?

Fiziğe meydan okuyan bu bilmeceyi çözmek için bilim insanları, şu an keşif faaliyetlerinde kullandığımız kimyasal roketler yerine daha gelişmiş sistemlerine yönelmek zorunda kalabilir. Bu yönde kullanılması önerilen teknolojilerden biri antimadde temelli itme gücüdür. Adından da anlaşılacağı üzere antimadde kullanımını ön gören bu yöntem uzay araçlarının çok daha yüksek hızlara ulaşarak ötegezegenlere ulaşmalarını sağlayabilir.

Antimadde, fizikçilerin yeni tanıştığı bir kavram değil. Varlığı Carl Anderson tarafından keşfedildiği 1932 yılından bu yana biliniyor. Peki güneş sistemimizin ötesin uzanmak için antimadde temelli itme sistemleri geliştirmek gerçekte ne kadar önemli ve gerekli?

Ötegezegenlere Açılan Kapı Antimaddeden Geçiyor Olabilir

Hbar Technologies Inc. kurucu ortağı ve başkanı Gerald Jackson’ın üzerinde yürüttükleri çalışmayı konu alan bir makale de yazdıkları antimadde temelli itme sistemi hakkında yorumları şu yönde:

“Maliyet ve faydanın hesaplanması bakımından önceliklerin belirlenmesi büyük bir öneme sahiptir. Yıldızlararası seyahat için antimadde temelli itme sistemleri geliştirmek ertesi yıl karşılaşacağımız çocukluk çağı beyin sapı tümöründen daha mı önemli? Elbette değil. Bence bugün ya da yarın ihtiyaç duyulmayacak olan uzun vadeli teknolojilere küçük bir miktar yardım yapılmalı. Toplumun ona ne kadar ihtiyaç duyduğunu öğrenmesini bekleyen, çok az destek alan bir sürü teknoloji var. İnsanlığın acilen yıldızlararası uzaya uzay araçları göndermesini gerektiren birçok senaryo mevcut. Benim görüşüm antimadde temelli itme böyle bir ihtiyacı karşılamak için en iyi çözüm olacağıdır.”

Jackson’ın çalışması, nükleer fisyona vurgu yaparak öncelikle itme sisteminin çalışmasından sorumlu fiziğe odaklanıyor.

Peki bu teknolojinin tam manasıyla geliştirilip ötegezegenlere kapı aralanması için ne kadar bekleyeceğiz? Jakcson’a göre bu soruya verilebilecek net bir yanıt bulunmuyor:

“Robert Goddard, Alçak Dünya Yörüngesi ve Ay’ın insanlı keşfi için ihtiyaç duyulmasından çok önce sıvı yakıtlı roketler, evreleme ve jiroskopik yönlendirme sistemleri geliştirdi. Ama eğer II. Dünya Savaşı ve peşinden gelen Soğuk Savaş olmasaydı insanlığın hâlâ Ay’a ayak basmamış olabileceğini söyleyebilirdiniz. Tarih boyunca ona duyulan ihtiyaç, bir teknolojinin geliştirilme hızı üzerinde büyük bir rol oynamıştır. Bu soruya iyi bir cevap vermemi sağlayacak kristal bir kürem yok. Elbette, duyulan ihtiyaç ve fonlama düzeyi de birbiriyle yakından ilgili.

 

Daha Fazla Bütçeye İhtiyaç Var

Jackson, geçmişte gerçekleştirilmiş girişimler ve devam eden çalışmalara da atıfta bulunduğu konuşmasında, henüz alınması gereken çok fazla yol olduğunu vurguladı:

“Hâlihazırda gelişmiş, derin uzay itme teknolojileri araştırmalarına neredeyse hiç araştırma bütçesi ayrılmıyor. Ara sıra, Starshot tarafından fonlanan insanlı Mars görevleri gibi, bazı ufak çaplı girişimlerde bulunuluyor. NASA NIAC programı bile düzenli fon sağlamaktan çok uzak. İhtiyaç duyulan şey, bir grup araştırmacının geniş bir yelpazede yenilikçi itme sistemi konseptleri üzerinde on yıllar boyunca çalışmasına izin verecek uzun vadeli, istikrarlı bir finansman düzeyidir.”

gezegen evren YOLCULUK