Neden hüzünlü şarkılar dinlemekten zevk alıyoruz?

TAKİP ET

Pek çoğumuz hüzünlü olmaktan hoşlanmayız ancak hüzünlü müzik eserlerinden zevk alırız. Peki neden?

Yale Üniversitesi'nde felsefe çalışmaları yürüten ve aynı zamanda bir psikolog olan Dr. Joshua Knobe, yürek burkan şarkılar söyleyen bir indie rock müzisyeniyle evli. O ve meslektaşları, Journal of Aesthetic Education'da yayınlanan yeni çalışmalarında hüzünlü müziğin bizim için tam olarak neyi ifade ettiğini sorarak bu paradoksu çözmeye çalıştı.

Dr. Knobe'nin yıllar boyunca süren araştırmaları, insanların genellikle aynı şey hakkında biri somut, diğeri soyut olmak üzere iki kavram oluşturduklarını ortaya koyuyor. Örneğin, insanlar teknik olarak fırça kullanma yeteneğine sahip olmak gibi somut bir dizi özellik taşıyorsa sanatçı olarak kabul edilebilir. Ancak belirli soyut değerleri sergilemiyorlarsa; yaratıcılıktan, meraktan ya da tutkudan yoksunlarsa, örneğin sadece kazanç için eski başyapıtları yeniden yaratıyorlarsa sanatçı olmadıkları söylenebilir. Dr. Knobe ile bilişsel bilimci ve opera sanatçısı Tara Venkatesan, hüzünlü şarkıların da benzer şekilde ikili bir doğaya sahip olabileceğini düşünüyor.

Elbette, araştırmalar müziğe verdiğimiz duygusal tepkinin çok boyutlu olduğunu ortaya koyuyor; güzel bir şarkı dinlediğimizde sadece mutlu olmayız ya da hüzünlü bir şarkı bizi daima kederlendirmez.

2016 yılında 363 dinleyiciyle yapılan bir anket, hüzünlü şarkılara verilen duygusal tepkilerin kabaca üç kategoriye ayrıldığını ortaya koyuyor:

-Öfke ve umutsuzluk gibi güçlü olumsuz duyguları içeren keder;
-Hafif bir üzüntü, özlem veya kendine acıma hissi olan melankoli;
-Hoş bir teselli veya şükran duygusu içeren tatlı bir hüzün. Birçok katılımcı başlıca bu üç duygunun karışımını tarif ediyor.

Duygu katmanları ve dilin bazen muğlak olabildiği de göz önüne alındığında hüzünlü müziğin bir paradoks olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değil. Ancak bu durum yine de müziğin neden keyif verdiğini tam olarak açıklamıyor. İngiltere'deki Durham Üniversitesi'nde müzikolog olan ve çalışmanın araştırmacılarından biri olan Tuomas Eerola, “Hayatımız boyunca duygularımız ile sesimiz arasında ilişki kurmayı öğrendik. Konuşmadaki duygusal dışavurumları tanıyoruz ve bu işaretlerin çoğu müzikte de kullanılıyor” diyor.

Dr. Juslin ve onunla aynı fikri paylaşan meslektaşları ise işin içinde ‘bilişsel mekanizmalar olduğunu’ öne sürüyor. Yani beyin sapındaki bilinç dışı refleksler; ritmin kalp atışı gibi bazı iç ritimlerle senkronizasyonu; belirli seslere verilen şartlı tepkiler; tetiklenen anılar; duygusal bulaşma gibi pek çok faktör rol oynuyor. Görünen o ki hüzünlü müzik dinlemekten hoşlanmamızın nedenleri çok yönlü ve psikolojik yapımız, nörolojik mekanizmalarımız, evrimsel tarihimiz ve kültürel mirasımızla iç içe geçmiş vaziyette. Bu karmaşık etkileşim bize müziğin, özellikle de hüzünlü müziğin bir eğlence biçiminden çok daha fazlası olduğunu; bağlantı kurmanın derin ve güçlü bir yolu olduğunu gösteriyor.

hüzünlü müzik müzik duygusal müzik