Kız Kulesi Efsaneleri

TAKİP ET

'Yıllar boyu her gün uzaktan uzaktan bakışan ama birbirlerinden haberi olmayan iki âşık… Kavuşmaları imkânsız çünkü her gün birbirlerine baksalar da farklı kıtadalar; biri Avrupa, öteki Asya'da… Günün birinde bir adam çıkar ortaya.

Kanat takıp bir kuş misali bir kıtadan diğerine uçmaya niyet eder. Avrupalı âşık, Hezarfen Ahmet Çelebi denen bu adamla haber gönderir karşı yakadaki aşkına. Ve böylelikle anlar bizim Asyalı, yüzyıllardır süren aşkı karşılıksız değildir. Ve bu aşk, onları yüzlerce yıl daha ayakta tutacaktır…”

Yok yok, iki insan değil bu aşk masalının kahramanları, iki kule; Galata Kulesi ve Kız Kulesi’nin aşk hikâyesiydi anlattığım. Boğaz’ın iki kenarında yer alan ve İstanbul’un simgesi hâline gelmiş bu asırlık yapılar hakkında yıllardır pek çok hikâye anlatılagelmiştir. Özellikle Kız Kulesi hakkında anlatılan çeşitli efsanelerden en az birini kesin duymuşsunuzdur siz de.

En bilineni ile başlayalım o zaman:

Rivayete göre bir kâhin Bizans İmparatoru Konstantin’e, kızının 18 yaşına geldiğinde yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Bunun üzerine imparator denizin ortasına bir kule yaptırarak kızını oraya yerleştirmeye karar verir. Zira, kızını yılanlardan koruyabileceği en mantıklı yer, yılanların yaşayamayacağı denizin ortasıdır. Fakat ne yazık ki kehanetin gerçekleşmesini engelleyemez. Prenses kuleye gönderilen üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan tarafından sokularak ölür. 

Kız Kulesi’nin yapılış tarihi ve amacı hakkında da çeşitli söylentiler bulunmaktadır. İstanbul Boğazı’nın Salacak kıyısına 100 metre mesafede yer alan kayalıklar üzerine inşa edilmiş olan bu kulenin, M.Ö. 410 yılında Atinalı kumandan Alkibiades tarafından, Boğaz’dan geçen gemileri kontrol altında tutmak ve bu gemilerden vergi almak amacıyla yaptırıldığı düşünülmektedir. Bu kadar uzun bir geçmişe sahip olan Kız Kulesi pek çok medeniyet görmüş, farklı kültürlere tanıklık etmiştir. Bu süreçte farklı isimlerle anıldığı da olmuştur. (“Kız Kulesi” adını nasıl aldığının hikâyesini ise yazının sonuna sakladım)

Kız Kulesi’nin bir zamanlar “Damalis Kulesi” olarak anılmasının altında da bir efsane yatmaktadır tabii ki:

Bu hikâyeye göre, M.Ö. 411'de Atina’yla Sparta arasında çıkan savaş nedeniyle Alkibiades’e yardım amaçlı gönderilen donanmalardan birinin komutanı olan Charles, eşi Voidion ile birlikte İstanbul’a gelir. Voidion’un kelime anlamı “dana yavrusu (damalis)” dur. Voidion’un Üsküdar’da hayatını kaybetmesi üzerine Charles, eşinin anısını ölümsüzleştirmek adına, eşinin mezarının da yer aldığı Kız Kulesi’nin yanına bir sunak yaptırır. Bu sunak, mermerden bir sütun ve bu sütunun üzerinde yer alan bir dana (damalis) heykelinden oluşur. Bu hikâye ve –sonradan kaybolsa da– dana heykeli dolayısıyla Kız Kulesi’nin bir dönem “Damalis Kulesi” olarak anıldığı söylenmektedir.

12. yüzyıla gelindiğinde, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos’un Sarayburnu’nda yer alan Mangana Kulesi’nden Kız Kulesi’ne zincir çektirerek boğazı kapattığı ifade edilmektedir. Bu durum bize, Kız Kulesi’nin savunma amacıyla kullanıldığını da açıkça göstermektedir. Peki bu konuyla alakalı bir hikâyemiz yok mu? Tabii ki var! 

Damatlığa layık görülmeyen Leandra’nın sonu:

Bir söylentiye göre I. Manuel Komnenos’un, damatlığa lâyık görmediği Leandra’yı bu kuleye hapsettiği söylenir. Bu nedenle Kız Kulesi “Leandra Kulesi” olarak da adlandırılmıştır.

Avrupalı tarihçilerin en sevdiği efsane: Hero-Leandros aşkı

Yunanlı şair Ovidius’un kaydettiği bir efsaneye göre, Sestos’taki Afrodit rahibesi olan Hero, Sestos’un tam karşısındaki Abydos’ta yaşayan Leandros’a âşık olur. Hero’nun kuleden ayrılması yasak olduğu için, Leandros her gece Hero’yu görme uğruna karşı yakaya yüzer. Fırtınalı bir gecede rüzgârdan ışığın sönmesiyle, Leandros hedefini şaşırarak boğulur. Ertesi sabah Leandros’un ölüm haberini alan Hero, bu acıya dayanamaz ve kendini kuleden atarak intihar eder. Bu efsane dolayısıyla özellikle bazı Avrupalı tarihçiler Kız Kulesi’ni “Leander Kulesi” olarak adlandırmaktadır. (Örneğin bazı Fransız kaynaklarda “Tour de Leandre” diye geçer)

Kule, İstanbul’u fethi sonrası Fatih Sultan Mehmet tarafından sağlamlaştırılmış ve içine bir nöbetçi birliği yerleştirilmiştir. Yine fetih sonrası bazı özel günlerde kuleden top atışları yapıldığı, mehter marşları çalındığı da bilinmektedir. Daha sonraları deniz feneri olarak kullanıldığı gibi salgın hastalıklar sırasında karantina hastanesi olarak da hizmet vermiştir. 

Evliya Çelebi’nin anlattığı Battal Gazi efsanesi ve Kız Kulesi:

O sıralarda muhafızlık yapan Battal Gazi yedi sene Salacak’ta yaşamış, burada bağlar bahçeler imar etmiştir. Bir gün görevi gereği Şam seferine çıkar. Battal Gazi’nin yapabileceklerinden korkan Üsküdar Tekfuru, onun yokluğunu fırsat bilerek Battal Gazi’nin âşık olduğu kızını ve tüm hazinesini deniz üzerine yaptırdığı bir kuleye saklar. Bu kuleye de “Piraor Tiskuris” adı verilir ki bu da Türkçede “Kız Kulesi” anlamına gelmektedir.

Şam’dan zaferle dönen Battal Gazi Tekfur’un kızının kuleye hapsedildiği haberini alınca 100 askeriyle Üsküdar’ı basar ve Tekfur’un kızını kaçırarak hazineye de el koyar. 

Kadim şehir İstanbul, kurulduğundan bu yana onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış, binlerce savaş, hastalık ve afete göğüs germiştir. Tüm bu tarihin en eski ve en yakın tanıklarından biri ise –yapımından 2500 yıl sonra bile– yanında geçerken hepimizin hayranlıkla izlediği Kız Kulesi’dir… Ben de bu muhteşem yapının tarihine kısaca değinmek ve hakkında anlatılan efsaneleri sizlerle paylaşmak istedim. Belki siz de bir gün Kız Kulesi’ni ziyarete gittiğinizde veya onun yanından vapurla geçerken bu kez ona farklı bir gözle bakar, yanınızdakilere Kız Kulesi hakkında bir hikâye anlatırsınız.

kız kulesi efsaneleri