İklim Değişikliğinin Dünyaya Etkisi 

TAKİP ET

İklim Değişikliğinin Dünyaya Etkisi 

Dünyamızın sağlıklı işleyen bir ekosisteme, mevsimlere ve su döngüsüne ihtiyacı var;  ancak ne var ki bir yanda dünyayı temizleyen kaynaklar tüketilirken, öbür yanda bilinçsiz bir şekilde havayı kirleten gaz salınımı sürekli artmaktadır.

İklim değişikliği, boyutları ve uzun vadeli sonuçları itibarıyla insan hayatını riske atan en önemli küresel sorunlardan biridir. Atmosferdeki sıcaklık artışıyla kendini gösteren iklim değişikliğinin en sık görülen belirtileri ise; okyanusların ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyesindeki yükselme, olağan dışı doğa olaylarındaki artış ve benzeri gelişmelerdir. Yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda Dünyanın var olan düzeni bozularak ortaya beklenmedik felaketler çıkıyor.

Daha önce neler yaşanmıştı ?

Ian Kasırgası

ABD'nin güney kıyılarına, 28 Eylül'de, kategori dört şiddetinde uluşan Ian Kasırgası, 29 Eylül'de Güney Carolina eyaletini vurduktan sonra Georgia, Kuzey Carolina ve Virginia eyaletlerini etkisi altına alan tropik yağmur fırtınasına dönüştü.

Florida'da ardında büyük yıkım bırakan Ian Kasırgası'nda hayatını kaybedenlerin sayısı ise 83'e yükselirken, 4 kişinin de Kuzey Carolina'da yaşamını yitirdiği bildirildi.

Kasırganın neden olduğu yıkıntılar arasında arama kurtarma çalışmaları devam ederken, ölü sayısının artabileceğinden endişe ediliyor.

Orta Amerika'da, Julia Kasırgası ve şiddetli yağış 28 kişinin ölümüne neden oldu

Guatemala Afet Önleme Ajansı, Alta Verapaz bölgesinde afet nedeniyle yıkılan bir evde aynı aileden 5 kişinin hayatını kaybettiğini, Huehuetenango kentinde de arama kurtarma çalışmalarına katılan ve aralarında bir askerin de bulunduğu 9 kişinin yaşamını yitirdiğini açıkladı.Yaklaşık 1300 kişinin evini terk etmek zorunda kaldığı ülkede, 2 kişinin kayıp olduğu belirtildi. Kasırganın ve yağışların etkili olduğu El Salvador'da da yetkililer olağanüstü hal ilan edildiğini duyurdu. Ülkenin Guatajiagua bölgesinde nehirlerin taştığı, bazı evlerin yağış ve fırtına nedeniyle çöktüğü bilgisi paylaşıldı. Bölgede, şiddetli yağış sonucu yaşanan kazalarda 4 kişinin öldüğü, kasırgadan korunmak için bir eve sığınan 5 askerin de yıkılan duvarın altında kalarak yaşamını yitirdiğini bildirdi. Yetkililer, bir kişinin ise üzerine ağaç düşmesi nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Komşu ülke Honduras'ta da 22 yaşındaki bir kadının sele kapılarak öldüğü belirtilirken ülkenin kuzeyinde bir teknenin alabora olması sonucu 3 kişinin yaşamını yitirdiği aktarıldı. ABD Ulusal Kasırga Merkezinden yapılan açıklamada, gelecek günlerde Orta Amerika ve Meksika'da yağışlara bağlı toprak kaymalarının meydana gelebileceği ve bazı bölgelerde yağışların 38 santimetreye kadar ulaşabileceği uyarısı yapıldı. Kolombiya'da Julia Kasırgası ve şiddetli yağışların yol açtığı sellerden binlerce kişinin olumsuz etkilendiği bildirilmişti. La Guajira yönetim merkezine bağlı Riohacha, Uribia ve Manaure kentlerinde, tropik fırtına olarak doğan ve 1. derecede kasırgaya dönüşen Julia, hasara neden olmuştu.

Genel olarak bakıldığında iklim değişikliğinin neredeyse tümüyle küresel ısınma kaynaklı olduğu söylenebilir. Kısaca küresel ısınma; “Atmosfere salınan sera gazlarının artması nedeniyle yerkürenin ortalama yüzey sıcaklığının artmasıdır.” şeklinde tanımlanabilir. Burada dikkat çekilmesi gereken esas mesele, ısınmayı tetikleyen asıl sebebin havadaki karbondioksit oranının artışıyla ilgili olmasıdır. Yapılan çalışmalar karbondioksit, metan ve azot gibi gazların ısıyı hava içinde hapsettiğini göstermiştir. Böylece havadaki karbondioksit oranı arttıkça dünyaya gelen güneş ışınları olması gerekenden daha fazla emilmekte ve bu da atmosferdeki ısının artışına sebep olmaktadır.

Bulutlar ve buz kütleleri dünyaya gelen güneş ışığının %30’unu yansıtarak uzaya geri gönderirken %70’ini atmosfere taşımaktadır. Bu denge sayesinde ısı, ozon tabakası tarafından emildikten sonra soğurulmakta ve hava sıcaklığı azaldığında bile ısı muhafaza edilerek iklim döngülerini oluşturan hava dalgalarının düzeni sağlanmaktadır.

Yerkürenin sağlıklı işleyen bir ekosisteme, mevsimlere ve su döngüsüne ihtiyacı vardır; ancak ne var ki son bir asırlık zaman dilimde yeryüzünde hava sıcaklığı olağanüstü bir artışla ortalama 0,9 °C ısınmış; son yarım asırlık zaman diliminde ise sıcaklık artış hızı neredeyse iki katına çıkmıştır. 1960 yılında dünya nüfusu 3 milyar düzeyinde iken atmosferdeki karbon miktarının milyonda 315 parçacık olduğu, yabani doğanın %64’ünün ise olduğu gibi korunduğu belirtilmektedir. 2020 yılına gelindiğinde atmosferdeki karbon miktarı milyonda 417 parçacık olurken, yabani alanının ise %35’e gerilediği tespit edilmiştir.

Dünyaya oksijen sağlayan kaynaklar okyanuslar ve ormanlardır. Her ikisinin de insanlığın ve ekosistemin temel ihtiyacı olan oksijeni üretebilmesi için yabani hayat dengesinin korunması şarttır. Özellikle 1950’lerde endüstriyel balıkçılığın büyümesiyle başlayan hızlı ve aşırı avlanma, okyanuslardaki dengenin bozulmasına yol açmıştır. Okyanuslar dünyadaki oksijeninin neredeyse %50’sini karşılamaktadır. Bunun yanında ormansızlaşma da en önemli kaynak kayıplarından birini oluşturmaktadır. Kimi zaman palmiye, soya gibi endüstriyel ürünlere alan açmak için kimi zaman da kereste üretimi, çiftlik, otlak ya da yerleşim yerlerinin inşası için oksijen kaynağı ve soğutma işlevi gören ormanlar yok edilmektedir.

Kısacası bir yanda dünyayı temizleyen kaynaklar tüketilirken, öbür yanda havayı kirleten gaz salınımı sürekli artmaktadır. Fabrikaların havaya saldığı karbon, su kaynaklarının kirletilmesi ve su döngüsüyle karbonun yeniden atmosfere karışması, fosil yakıtlar, tarım ilaçları, temizlik malzemeleri, hayvan çiftlikleri, kozmetik ürünler, cıva ve diğer kimyasallar, soğutucular ve plastik bileşenler gibi ürünlerin havaya, toprağa, nehirlere, okyanuslara ve göllere bırakılması, çevre sorunlarının temel sebebidir.

Geçmiş çağlarda ısınma ya da soğumaya bağlı farklı iklim değişiklikleri yaşanması, dünyanın yabancı olmadığı bir olgudur. Fakat son asırda yaşanan iklim değişikliğini öncekilerden ayıran temel unsur, bu değişimin doğal döngü ile değil insanın doğada yaptığı tahribat ile gerçekleşiyor olmasıdır. Sanayi Devrimi’nin peşi sıra meydana gelen hızlı nüfus artışı ve kentleşme, doğal kaynakların ölçüsüz kullanımı, karbonu emen ormanların kesilmesi, oksijen kaynağı okyanuslardaki yaşam dengesinin kirletme ve avlanmalarla bozulması, zararlı gazların salınımı ve kimyasal üretiminin artmasıyla çevresel bozulma da artmıştır. Bugün, yukarıda da işaret edildiği gibi, Sanayi Devrimi öncesi döneme göre ortalama sıcaklık yaklaşık 1°C’nin üzerine çıkmış durumdadır ve bu sıcaklığın 2°C’yi bulmasıyla iklim krizinden etkilenen insan sayısının en az %64 artacağı öngörülmektedir ki, bu da 4 milyardan fazla insan demektir.

İklim değişikliği her bölgede aynı oranda yaşanmadığı için her coğrafyada farklı etkileri olmaktadır. Isınma; soğuk mevsimlerde Kuzey Kutbu bölgesinde, sıcak mevsimlerde ise orta enlem bölgelerinde daha güçlü gerçekleşmektedir. Sıcaklık artışı her yerde farklı hızlarda olduğundan, insanların yaşadığı karasal alanlarda sıcaklık değişikliği okyanuslara nazaran daha fazla hissedilmektedir. Bu nedenle buzulların erimesi en fazla tropikal ada ülkelerinin ve denizlere kıyısı olan ülkelerin bir bölümünün sular altında kalma olasılığını gündeme getirirken, kıta içlerinde yağış artışı ve sellerle kendini göstermektedir.

İklim değişikliğine bağlı kuraklık, sel ve fırtına gibi afetlerden en fazla etkilenmesi beklenen yerler Sahra altı Afrika, Güneydoğu Asya, Orta ve Güney Amerika’dır. Bu bölgelerde bir yanda kuraklık öbür yanda seller, toprak yapısını bozarak tarımı ve su kaynaklarını tahrip ederken insanların hem gıda güvenliğini hem de sağlığını tehdit etmektedir. Yalnızca son 20 yılda sellerden olumsuz etkilenen insan sayısı 100 milyona yaklaşmıştır. Küresel ısınmadaki artışla birlikte bu rakamın daha da büyüyeceğine kuşku yoktur. Afetlerin can kayıpları yanı sıra ekonomik bedelleri de vardır. Orta ve az gelirli ülkelerin afetlerin zararlarını karşılayacak bütçelerinin olmaması, toplumların daha da yoksullaşmasına yol açmaktadır.

Mevcut veriler, iklime bağlı risklerin genel itibarıyla teknolojik, ekonomik ve siyasi anlamda dezavantajlı toplumları daha fazla etkileyeceğini göstermektedir. Zira her beş kişiden en az biri ısınmanın fazla olduğu yerlerde yaşamaktadır ve nüfusun kalabalıklaştığı bölgelerde iklimden etkilenme oranı daha da artmaktadır.

İklim değişikliğinde ayak uydurulabilir ya da zararlarından kaçınılabilir bir sistemin oluşması için üç temel verinin iyi analiz edilmesi önemlidir: ısınmanın hızı, süresi ve büyüklüğü. Bu bilgilere ulaşmak nispeten kolay olsa da asıl sorun, ısınmanın dengede tutulması için ihtiyaç duyulan küresel inisiyatif alma süreçlerinin son derece ağır işlemesidir.

Kaynakça: https://www.insamer.com/tr/iklim-degisikligi-ve-kuresel-isinma_3464.html

Küresel  Isınma İklim Değişikliği Ian Kasırgası Atmosfer sera gazları yüzey sıcaklığı buz kütleleri Yerküre