Enerjide Dönüşüm Neden Hızlanmalı! Detaylar Analiz Haberimizde

TAKİP ET

Tüketim oranını koruyabilecek bir ölçekte üretilemeyen, yeniden oluşturulamayan veya yeniden kullanılamayan  doğal kaynaklar  yenilenemeyen kaynak (sürdürülebilir olmayan kaynak) olarak kabul edilir. Bu kaynaklar genellikle sabit miktardadır ve  doğanın yeniden oluşturabileceğinden çok daha hızlı tüketilir.

ENERJİDE DÖNÜŞÜM NEDEN HIZLANMALI

Tüketim oranını koruyabilecek bir ölçekte üretilemeyen, yeniden oluşturulamayan veya yeniden kullanılamayan  doğal kaynaklar  yenilenemeyen kaynak (sürdürülebilir olmayan kaynak) olarak kabul edilir. Bu kaynaklar genellikle sabit miktardadır ve  doğanın yeniden oluşturabileceğinden çok daha hızlı tüketilir.

Elde edilmesinden kâr sağlanan varlıklara kaynak denir. Ekonomik (parasal) değer, kaynağın azlığına ve kaynağa olan talebe bağlıdır ve ekonomiyi ilgilendiren bir konudur. Kaynağın faydası hem kullanışlılığına hem de ekonomik maliyeti ile enerji maliyetine (bulunduğu yerden çıkarılıp kullanıma sunulma bedeline) bağlıdır. Örneğin, bir rezervden petrol çıkarmak için gereken Enerji yatırımı, bu rezervin sağlayacağı enerjiden daha fazla ise, burası bir "kaynak" olarak kabul edilemez. Yenilenemeyen kaynaklardan bazıları şunlardır: petrolmadenlermetallerdoğal gaz ve yer altı suyu (yeniden dolmayan kapalı akiferler).

Kaynak kullanımı konusunda sorumluluk büyük bir tartışma konusu. Şirketler çok iyimser tahminlerde bulunurken çevreci gruplar ve bilim insanları durum hakkında daha kötümser tahminlerde bulunuyor. Hidrokarbon rezervleri bu anlaşmazlığın en bariz olduğu konudur: Bu konuda şirketler bilinen tüm rezervlere bulmayı umdukları rezervleri de ekleyerek kaynakları çok gösterirken, çevreciler hidrokarbon kaynaklarını arama ve bunları çıkartmanın giderek artan maliyetini, tüketilen her dört varil kaynak için sadece bir varil yeni kaynak bulunmasını, yükselen enerji (termodinamik) maliyetini de hesaba katıyorlar; bunların hesaba katılması yeni bulunan kaynakların kullanım değerini düşürüyor.

Dünya enerjisinin istatistiksel incelemesine göre Dünya’da kömür üretimi yapan ülkeler arasında 11.sırada yer alıyoruz.

  

Yenilenemeyen enerji kullanımı var olan Dünya düzeninde artık kabul görmemektedir. Türkiye ise Jeopolitik konum itibariyle enerji açısından oldukça zengin kaynak ve potansiyele  sahiptir.

 

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Nedir ve Neden Önemlidir?

Yenilenebilir enerji kaynağı “Doğanın kendi evrimi içinde bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı” olarak  tanımlanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının en büyük özellikleri, karbondioksit emisyonlarını azaltarak çevrenin korunmasına yardımcı olmaları, yerli kaynaklar oldukları için enerjide dışa bağımlılığın azalmasına ve istihdamın artmasına katkıda bulunmaları ve kamuoyundan yaygın ve güçlü destek almalarıdır. Bir başka deyişle, yenilenebilir enerji kaynakları, ulaşılabilirlik (Accessibility), mevcudiyet (Availability), kabul edilebilirlik (Acceptability) özelliklerinin hepsini taşımaktadırlar.

Yenilenebilir enerji kaynakları, hidro, jeotermal, güneş, rüzgar, odun, bitki artıkları, biyokütle,gel-git ve dalga olarak kabul edilmektedir.

Güneş Enerjisi

Güneş enerjisi güneş ışığından enerji elde edilmesine dayalı teknolojidir. Güneş'in yaydığı ve Dünya'ya da ulaşan enerji, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışıma enerjisidir, Güneş'teki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır. Dünya atmosferinin dışında Güneş ışınımının şiddeti, aşağı yukarı sabit ve 1370 W/m² değerindedir, ancak Yeryüzünde 0-1100 W/m² değerleri arasında değişim gösterir. Bu enerjinin Dünya'ya gelen küçük bir bölümü dahi, insanlığın mevcut enerji tüketiminden kat kat fazladır. Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar özellikle 1970'lerden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş, güneş enerjisi çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul ettirmiştir. Dünyada yararlanılan en eski enerji kaynağı güneş enerjisidir. Güneş enerjisinin de diğer enerjiler gibi kullanım sorunları ve koşulları vardır. Güneş enerjisi her tüketim modelinde kolaylıkla kullanılamaz. Her tüketim dalında kullanılabilmesi için bu sorunlarının tüketim modellerine göre çözülmesi gerekmektedir. Güneş enerjisinin depolanması ya da diğer enerjilere dönüşebilmesi, ısıl, mekanik, kimyasal ve elektrik yöntemlerle olur. Güneş enerjisinin, diğer enerjilere çevriminde kullanılan çevrimler;

Güneş enerjisinden doğrudan ısı enerjisi

Güneş enerjisinden doğrudan elektrik enerjisi

Güneş enerjisinden hidrojen enerjisi elde edilmesi olarak sıralanabilir.

Ekoloji bilimi açısından temel enerji güneş enerjisidir. Fosil yakıtlar dahil, rüzgâr gücühidrolik enerjibiyogaz, alkol, deniz, termikdalga gibi tüm enerji kaynakları güneş enerjisinin türevleridir. Fizikçi Capra’ya göre fosil yakıtlar ve çeşitli sorunlar yaratan nükleer enerji geçmiş dönemin enerji kaynaklarıdır. Buna karşılık güneş ve türevleri geleceğin enerji kaynaklarıdır.

Günlük güneş enerjisinden yararlanılması, Dünya'da günlük 300 trilyon ton kömür yakılmasına eşdeğerdir. Başka bir hesaplamayla Dünya'ya bir yılda düşen güneş enerjisi, Dünya'daki çıkarılabilir fosil yakıt kaynakları rezervlerinin tamamından elde edilecek enerjinin yaklaşık 15-20 katına eşdeğerdir.

Rüzgar Enerjisi

Alternatif enerji kaynakları içerisinde en az hidrojen enerjisi kadar faydalı olabilecek bir enerji kaynağı da rüzgârdır. Temiz, bol, yenilenebilir olmasının yanı sıra hemen hemen tüm dünya genelinde faydalanma imkânı olan bir kaynaktır. Rüzgâr tarlasında inşa edilen ve rüzgâr türbini adı verilen çok büyük pervaneli, yüksek kuleler aracılığıyla rüzgâr gücüelektrik enerjisine dönüştürülür. Rüzgâr türbinleri, uçan rüzgâr türbiniyüzen rüzgâr türbini gibi hem yerde hem de havada olabilir. Ayrıca rüzgâr tarlaları denizdekarada, ve sahilde yapılabilir. Az sayıda, büyük enerji üretim merkezleri kurmak yerine, ülke geneline küçük üniteler halinde yayılmış rüzgâr türbinleri kurmak çok daha avantajlıdır. Rüzgâr tarlası kurulacak bölgelerin rüzgâr atlası birkaç yıllık çalışma sonucu çıkartılır ve ona göre türbinler kurulur. Bu atlasta bir bölgedeki rüzgâr hızı ve rüzgâr yönü gibi bilgiler bulunur. Rüzgâr, elektrik üretiminin yanı sıra hidrojen üretiminde de söz sahibi olabilir. Rüzgârdan elde edilecek elektrikle suyun hidroliz edilmesi sonucunda; su, oksijen ve hidrojen elementlerine ayrılarak çok ucuz bir yolla hidrojen elde edilmiş olacaktır.

1990'lı yıllarda kullanımı en hızlı artan enerji kaynağı olan rüzgâr enerjisi, bu avantajları sayesinde tüm dünyanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Danimarka toplam elektrik enerjisinin yaklaşık %20'sini rüzgârdan elde ederek oran olarak dünyada birinci sıradayken, Almanya da 2007 yılındaki verilere göre, 22.247 megawatt kurulu güç ile rüzgâr enerjisi kullanımında en ön sıralardadır. Almanya'yı en yakından takip eden ABD'nin kurulu gücü ise yaklaşık 2.316.818 megawatt civarındadır.

 

Jeotermal Enerji

Jeotermal enerji, yerkabuğunda bulunan ısıdır. Bu enerjiden, yer yüzeyine çıkan sıcak sular aracılığıyla yararlanılır. En eski çağlardan bu yana kullanılan kaplıcalar jeotermal enerjinin ilk kullanım alanlarıdır. Jeotermal enerjiden, kaynağın sıcaklığına bağlı olarak ısıtma uygulamalarında kullanılabilir ya da elektrik üretiminde yararlanılır. Elektrik enerjisi üretimi amaçlı santrallar 20. yüzyılın başlarından itibaren kurulmaya başlanmıştır. Ama yeterince tanınmadığı için Dünya genel enerji üretimininden yalnızca %0.05 lik bir pay alır.

Jeotermal enerji; kaynağın, dünya enerji tüketimine kıyasla çok büyük olması nedeniyle ve kullanılan sıcak suyun reenjeksiyon ile tekrar yer altına verilmesi koşuluyla yenilenebilir enerjiler arasında sayılır.

 

Dünya Nereye Gidiyor?
 
Hızla artan nüfusun ve gelişen sanayinin enerji gereksinimi kısıtlı kaynaklarla karşılanamamakta, enerji üretimi ve tüketimi arasındaki açık giderek artmaktadır. Küresel enerji tüketiminin, 2035 yılına gelindiğinde 1998 yılında tüketilen enerji miktarının iki katı, 2055 yılında ise üç katı olacağı tahmin edilmektedir.

Öte yandan, petrol, doğalgaz, kömür ve nükleer enerji gibi “yenilenemeyen”, geleneksel enerji kaynakları çevreyi ve insan sağlığını giderek daha fazla tehdit eder hale gelmiştir. Geleneksel enerji kaynaklarının, başta ulaştırma olmak üzere, konut ve sanayi sektöründe yaygın olarak kullanılması, sorunu daha da karmaşık bir hale getirmektedir. Sözgelimi, ulaştırma sektöründeki enerji tüketiminin %95’i petrolden karşılanmaktadır. Bu oranın gelecek beş yıl içinde, gelişmiş ülkelerde yılda %1.5, gelişmekte olan ülkelerde ise %3.6 düzeyinde artması beklenmektedir.

Fosil  yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit (CO2) miktarı ormanların azalmasıyla giderek artmakta, bu nedenle atmosferdeki diğer gazlarla birlikte güneş ışınlarının yansımasını engellemektedir. Bu suretle, “sera etkisi” oluşmakta ve iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Küresel ısınmanın bu şekilde artmaya devam etmesi durumunda, 2040 yılına kadar, deniz seviyesinin bir metreye kadar yükseleceği, bu durumda dünyanın en büyük kentlerinin sular altında kalacağı yolunda görüşler ileri sürülmektedir.

Fosil yakıtların  yanması sonucu ortaya çıkan gazlardan biri olan karbonmonoksit (CO) vücuttaki oksijen oranını azaltarak ölümlere yol açarken, kükürtdioksit (SO2) kansere sebep olmaktadır. Doğalgazın yanmasıyla ortaya çıkan kokusuz ve gözle görülemeyen azotoksit (NO) ise  atmosferde diğer gazlarla etkileşime girerek vücudun bağışıklık sistemini çökertmektedir.

Atmosferin kirlenmesinin önlenmesine yönelik tedbirler, 1970’li yıllarda sanayileşmiş bir çok ülke tarafından alınmaya başlanmış olmakla birlikte, kirleticilerin hava olaylarıyla birlikte taşınmasının ve sınırötesi etkiler yaratmasının engellenmesi mümkün olamamıştır. Uzun mesafelere taşınan kirleticiler, insan sağlığına zarar vermiş, toprakta ve su kaynaklarında asit oranının artmasına neden olarak bazı canlı türlerinin yok olmasına sebep olmuş, ayrıca metal yüzeyleri, binaları olumsuz yönde etkilemiştir.

Diğer taraftan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında barışçıl amaçlarla kullanılmaya başlanan nükleer enerjiye duyulan güven, bugün dünyadaki elektrik enerjisinin %17’sini üretse de, “Çernobil Nükleer Kazası” sonucu azalmaya başlamıştır. Günümüzde 1000’i aşkın ticari, askeri ve araştırma amaçlı nükleer reaktör işletilmekte, ancak yeni tesisler açılması yoğun tartışmalara neden olmaktadır. 

Bütün bu gelişmelerin yanısıra petrolün 50 yıl, doğal gazın ise 200 yıl içinde tükeneceğinin tahmin edilmesiyle insanoğlu doğa ile dost, temiz ve nispeten ucuz enerji kaynakları arayışına yönelmiştir. Bu kapsamda, zaman açısından “sürdürülebilir” olmakla birlikte dünyanın her bölgesinde var olabilme özelliğini de taşıyan “yenilenebilir enerji kaynakları”nın daha fazla kullanılması yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır.

Kaynakça:

https://www.mfa.gov.tr/yenilenebilir-enerji-kaynaklari.tr.mfa

https://tr.wikipedia.org/wiki/Enerji_kaynaklar%C4%B1

Görsel: https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6m%C3%BCr_%C3%BCretimine_g%C3%B6re_%C3%BClkelerin_listesi

 

 

 

Yenilenebilir Enerji Enerjide Dönüşüm Tüketim Oranı Dünyanın geleceği