Biyoçeşitlilik için dönüşüm

TAKİP ET

Dünya üzerindeki tüm canlı hayatını etkileyen döngüsel dönüşüm

Döngüsel ekonomi, sistemleri baştan yaratmayı hedeflerken aslında temel prensipleri sayesinde çok daha büyük bir sistemin kendini yenilemesine olanak vermeyi amaçlar. Bu bahsettiğimiz sistem, tahmin edeceğiniz gibi doğal ekosistemlerdir. Doğa milyonlarca yıldır olduğu gibi kendi sürdürülebilirliğini döngüsel bir sistem ile sağlamakta, dayanıklı yapısı sayesinde koşullar ne olursa olsun hayatta kalmaya devam etmekte. Biz de aslında iklim kriziyle mücadele ve sürdürülebilirlik çalışmalarında doğanın biz ona ne kadar zarar verirsek verelim kendini yenileyebileceğinin farkındayız. Günümüzde insanlığın iklim kriziyle mücadeledeki en büyük motivasyonu ne yazık ki hâlâ büyük oranda “insanlığın devamını sağlamak”. Bu bakış açısı ile hayata geçirilen sürdürülebilirlik stratejileri ne kadar istesek de doğayı korumayı tam anlamıyla mümkün kılan stratejiler olarak tasarlanmıyor.

Tam da bu nedenle bugün biyoçeşitlilik küresel gündemin en popüler konuları arasında yer alıyor. Biyoçeşitlilik en temelde dünya üzerindeki yaşamın bir karakteristiğini, biyolojik olarak çeşitliliği tanımlıyor. Bu ifade çok basit görülse de biyoçeşitliliğin etkisi çok daha fazla elbette. Dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı biyoçeşitliliğin mevcut dengesi sayesinde mümkün olabilirken bazı etkenler biyoçeşitliliğin azalıp yok olmasına neden oluyor. Burada biyoçeşitliliği sadece bir hayvan türünün yok olması olarak düşünmemek gerekiyor. Yok olan hayvan cinsi biyoçeşitlilik içindeki doğal dengeyi bozduğu için fazlasıyla kritik ve tehdit oluşturan bir unsur elbette. Fakat biyoçeşitlilik kaybı yalnızca besin zincirini etkilemenin çok daha ötesinde yıkıcı sonuçları olan bir süreç.

Peki biyoçeşitlilik kaybı neden oluyor?

️ Kara ve deniz alanlarının yanlış kullanımı: İnsanlık doğadaki en tehlikeli istilacı tür. Bu da insanlığın adım attığı her yeri kendine göre şekillendirmeye çalışmasına ve bu sayede de o bölgedeki canlı ekosistemine zarar vermesine neden olan bir özellik.

️ Gezegen sömürüsü: Günümüzde teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da hâlâ insanlar tarafından icat edilen, doğada kendi kendine var olsa da bir insan aklı ile yeniden üretilebilen şeyler şaşkınlık uyandırmaya devam ediyor. Bu şaşkınlık hissine alışmakta fayda var çünkü insanlık olarak dünya üzerindeki kaynakları o kadar verimsiz tükettik ki çok yakın bir gelecekte şu an bizim için önemsiz gibi görünen fakat hayatın her alanında aktif olarak kullandığımız binlerce doğal kaynağa erişemeyeceğiz. Durumu daha da kötü bir hâle sokan ise “sürdürülebilirlik” adı altında gelecek nesillere (insanlara) yaşanabilir bir dünya bırakmayı hayal ediyor, fakat doğal ekosistemlerinde kendi hâllerinde yaşamaya çalışan canlıları asla rahat bırakmıyor olmamız.

️ İklim değişikliği: Biyoçeşitlilik kaybının en önemli nedenleri arasında elbette iklim değişikliği de yer alıyor. Değişen hava koşulları, sıcaklık artışı, deniz seviyesinin yükselmesi gibi iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan problemler biyoçeşitliliği insanlığı etkilediğinden çok daha fazla etkiliyor.

️ Kirlilik: Okyanuslardaki plastik adalarının veya vücuduna tel dolanmış kaplumbağaların fotoğraflarına denk gelmişsinizdir. Sadece bu bilgiler bile insanlığın özellikle su ekosistemlerindeki biyoçeşitlilik kaybına nasıl neden olduğunu anlatır nitelikte.

️ Yabancı tür istilası: Her ekosistem kendi içinde belirli bir dengeye sahip. Bu dengeye tüm yaşam alanlarımızda denk gelmek mümkünken farklı etkenlerin bu dengeleri sarstığına şahit olmuş olabilirsiniz. İşte biyoçeşitliliği bozan bir diğer etken de ekosistem içindeki dengeyi bozarak biyoçeşitliliği azaltan istilacı türler. Burada insanlığı en tehlikeli istilacı tür olarak görmenin yanında farklı sebeplerle biyoçeşitliliğin bozulmasına neden olan diğer istilacı türleri de (hayvanlar, bitkiler, bakteriler, mikro-organizmalar vb.) düşünmek mümkün.

Biyoçeşitlilik kaybına direkt etki eden bazı etkenleri gördükten sonra biyoçeşitliliğin döngüsel ekonomi ile onarılması ve yenilenmesi için ne gibi adımlar atılmalı sorusunu tartışmaya açabiliriz. Bu tartışmamızda Ellen MacArthur Foundation tarafından yayımlanan “The Nature Imperative – How the circular economy tackles biodiversity loss?” raporu bizlere yol gösterecek.

Özel sektörün yol haritası

İklim kriziyle mücadelede olduğu gibi döngüsel ekonomi kapsamında sistemsel bir dönüşüm sürecinde de sorumluluğun büyük bir bölümü özel sektöre veriliyor. Bu durum elbette özel sektörün etkisini göz önünde bulundurunca gayet doğal bir durum. Fakat özel sektör, kâr odaklı bakış açısına çevresel ve sosyal alanlardaki etkilerini de entegre etmediği sürece üzerine yüklenen sorumluluğu yerine getirmesi mümkün görünmüyor. Yine de son yıllarda özel sektörün de biyoçeşitlilik alanında yaptığı çalışmaların sayısı hızlıca artıyor. Peki özel sektör biyoçeşitliliği korumak ve artırmak için hangi adımları atmalı?

Etki ve risk analizi

Özel sektörde finansal riskler uzun zamandır dikkatlice analiz ediliyor ve bu analizlerin çıktılarına göre şirketler risklerden kaçınma stratejileri kurguluyor. Döngüsel ekonomiye geçişle birlikte biyoçeşitliliği artırma amacıyla harekete geçen bir şirketin de aslında bu etki ve risk analizini biyoçeşitlilik odağında yapması ilk adım olarak karşımıza çıkıyor. Biyoçeşitlilik kaybına şirketin direkt bir etkisi var mı? Biyoçeşitlilik kaybı şirketi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek mi? (ham madde tedarikinde yaşanabilecek sıkıntılar, faaliyet gösterilen bölgelerdeki etkiler vb.)

Bu sorular şirketlerin biyoçeşitlilik üzerindeki kendi etkilerini anlamanın yanında, biyoçeşitlilik kaybının onları nasıl etkileyeceğini, olası riskleri ve fırsatları tanımlamalarına olanak tanıyor. Yapılacak analiz elbette ortaya çıkacak sonuçların doğru değerlendirilmesi sayesinde bu etki ve risklerin doğru şekilde yönetilmesine olanak tanıyan yeni stratejik yol haritaları hazırlanmasına imkân tanıyor. Bilimsel temellere dayandırılmış hedefler ise biyoçeşitlilik kaybının durdurulmasına ve onarıcı uygulamaların hayata geçirilmesine olanak tanıyabilir.

Döngüsel ekonomi prensipleri

Döngüsel ekonomi sistemlerin baştan aşağı tasarlanmasını önerirken sistemin daha en başta, tasarım aşamasında olası tüm senaryolar dahil edilerek kurgulanmasını amaçlar. Bu da sadece biyoçeşitlilik değil, çevresel ve sosyal olarak tüm sistemlerin olası hatalarının daha en başta fark edilmesine olanak tanır. Şirketlerin ilk adım olan etki ve risk analizi çalışmalarının ardından döngüsel ekonomi prensiplerini temel alarak geliştirecekleri yenilikçi yol (dönüşüm) haritaları ise biyoçeşitlilik kaybının durdurulması için kritik öneme sahip.

“Atık= Ham madde” prensibi ile işleyen doğayı taklit ederek yenilikçi sistemler kurmayı amaçlayan döngüsel ekonomi, mevcut lineer ekonomi uygulamalarının aksine doğadan aldığını doğaya geri vermeyi amaçlar. Bu da zaten biyoçeşitlilik kaybının en temel nedenini tamamen ortadan kaldırmaya yarayacak bir süreçtir.

İş birliği

Yayınımızı uzun zamandır takip eden okurlarımız iş birliğinin döngüsel ekonomi içindeki öneminin fazlasıyla farkında. Döngüsel ekonomiye geçiş süreci, şu anda yürütülmeye çalışılanın aksine, sistemi baştan aşağı tasarladığı için sistemde yer alan her bir paydaşın aktif katılımını gerektirir. Cümle karışık geldiyse şu örnekle sadeleştirelim: Bir şirket döngüsel ekonomi prensipleriyle ürettiği bir ürününü tüketiciye sattıktan sonra tüketicinin bu ürünü nasıl kullandığına dair bir süreç öngörmediyse, tüketicinin fikrini almadıysa veya tüketicinin "atık yönetimi" konusunda bilinçlenmesine bir şekilde katkıda bulunmadıysa, üretilen o "döngüsel" ürün ne yazık ki amacına ulaşamayacaktır. Çünkü şirket sistemsel bir dönüşümü değil, öznel bir dönüşüm tercih ederek tüketicileri kendi sisteminin dışında kabul etmiştir. Bu da sistemsel bir dönüşümün gerçekleşmesine olanak tanınmamasına neden oluyor elbette.

Biyoçeşitlilik kaybının azaltılması, durdurulması ve onarıcı faaliyetlerin hayata geçirilmesi için de iş birliği kritik önem taşıyor. Etki ve riskleri analiz ettikten sonra döngüsel ekonomi prensipleri ile dönüşüm sürecini başlatan bir şirketin diğer paydaşlardan (faaliyet gösterilen sektördeki diğer firmalar, tüketiciler, yasa yapıcılar, STK’lar veya akademi) görüş almalı, iyi uygulamaları paylaşmalı ve dönüşümün bütünsel olarak tamamlanmasına olanak tanımalıdır.

Bahsi geçen bu adımlar elbette biyoçeşitlilik kaybının tamamen durması için yeterli değil. Özel sektör diğer paydaşlara göre çok daha sistematik bir dönüşüm yürütebilme olanağına sahip olduğu için döngüsel ekonomiye geçiş süreci görece daha hızlı yürütülebilir. Fakat bu dönüşüm süreci diğer paydaşların da kendi etki ve risk analizlerini yapmalarını, döngüsel ekonomi prensiplerini benimsemelerini ve diğer paydaşlarla iş birliği yapmalarını gerektiriyor. Elbette her paydaşın kendine özel farklı adımları ve stratejileri olacaktır. Fakat, özellikle konu biyoçeşitlilik gibi fazlasıyla kritik bir öneme sahip konu olunca döngüsel ekonominin doğru anlamlandırılması, yalnızca bir atık yönetim sistemi olmadığının idrak edilmesi ve dönüşüm sürecinin başlaması için farkındalığın artması her paydaşın itinayla uygulamaya geçirmesi gereken adımlar olarak sıralanabilir.

Toplumsal dönüşümü sağlayacak biz bireyler ise, döngüsel ekonomi, biyoçeşitlilik veya karbon salımı gibi gündelik hayatımızda belki denk gelmediğimiz için tam anlamıyla kavrayamadığımızı düşündüğümüz, fakat etki açısından bakıldığında her bir paydaş kadar etkili olduğumuz bu süreçte, kendimizi eğitmeli, gündelik hayatımızı değiştirmeli ve elimizden gelen katkının en iyisini yapmalıyız. Bunu yapabilmek için ise daha çok araştırmalı, kendi hayatımız özelinde etkimizi anlamalı ve sorumluluğumuzun farkına varmalıyız. 

Biyoçeşitlilik çevre dönüşüm