Depremzedeler İçin Hukuk Rehberi: Vatandaşın Hakları Neler?

TAKİP ET

Türkiye Barolar Birliği (TBB), ilk olarak 1999 depremi sonrasında hazırlanan 'Depremzedeler İçin Hukuk Rehberi'ni değişen mevzuat ve uygulamalar doğrultusunda güncelledi ve kamuoyu ile paylaştı. Rehber, ceza hukuku, özel hukuk ve kamu hukuku yönünden depremzede vatandaşların haklarını ayrıntılı bir şekilde açıklıyor.

Adalet Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada depremden etkilenen illerde ‘Deprem Suçları Soruşturma Bürosu’ kurulacağını açıklamıştı. Aktarılan son bilgiye göre, deprem bölgesinde 304 ilave savcı, bin 275 personel görevlendirildi. Re’sen soruşturma başlatan savcılık, suç unsuru bulduğu takdirde kamu davası açacak. Deprem mağdurları devam eden davalara müdahil olabilecek ve ayrıca özel hukuk üzerinden dava açabilecek.

Depremde yakınlarını kaybedenler ne yapmalı? Yıkılan binalar için nasıl bir hukuki süreç izlenmeli?

Depremde zarara uğrayan kişilerin haklarının neler olduğunu ve hukuken yapması gerekenleri aktaran bu rehberden öne çıkan başlıkları derledik.

Depremzedeler ceza davalarına nasıl müdahil olabilir?

Ceza hukuku yönünden yapılan değerlendirmede, “Ölenin ya da yaralananın eşi ve çocukları, eğer bunlar yok ise yakınları, suçun işlendiği yerin Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet dilekçesi vermeli” deniliyor. Bu şikâyeti ölen kişinin mirasçısı olmayan herhangi bir vatandaş da yapabiliyor ancak bu durumda bu şikâyet değil, suç ihbarı oluyor.

Re’sen, yani herhangi bir şikâyet ve suç ihbarı olmadan soruşturma başlatan savcılık, suç unsuru bulduğu takdirde kamu davası açıyor. Ancak TBB tarafından paylaşılan rehberde “Bununla birlikte suçtan zarar görenin de şikâyet dilekçesi vermesinde yarar vardır. Zira, savcılıkça re’sen yürütülen soruşturmada takipsizlik/kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmesi durumunda, sadece suçtan zarar gördüğü iddiası ile şikâyet dilekçesi veren taraf bu karara itiraz hakkı elde eder (CMK 173)” deniliyor. İtiraz süresi ise takipsizlik kararının tebliğinden itibaren 15 gün.

Şikâyet dilekçesi vermiş olsun veya olmasın, dava açıldıktan sonra suçtan zarar gören kişi veya kişiler, davaya bakmakta olan mahkemeye bir dilekçe ile başvurup müdahil olabiliyor. Talebinin mahkeme tarafından kabul edilmesi hâlinde davada taraf olan bu kişiler; delil ileri sürebiliyor, taleplerde bulunabiliyor, dava sonunda bir üst mahkemeye başvurabiliyor. Rehberde, “Uygulamada deprem sonucu ölümlerde genellikle kasten değil, basit ya da bilinçli taksirle insan öldürme suçu gündeme gelmektedir” deniliyor.

Şayet yaralanma meydana gelmişse, yaralanan kişinin suçun işlendiği tarihten itibaren altı (6) ay içinde şikâyet dilekçesini vermesi gerekiyor. Rehberde bu konuya ilişkin, “Bilinçli taksirle işlenen yaralama suçu kural olarak şikâyete bağlı değilken, basit taksirle işlenen yaralama suçu şikâyete bağlı” vurgusu yer alıyor.

Olası depreme ilişkin gerekli önlemleri almayan, arama ve kurtarma çalışmalarının geç, eksik ya da hatalı başlaması neticesinde kayıpların artmasına sebep olan yetkililerin ve yükümlülüğe aykırı davranan kamu görevlilerinin de cezai sorumluluğu bulunuyor. Bu suçları işleyen kamu görevlileri hakkında, özel bir soruşturma usulü söz konusu. Görevine aykırı biçimde davranan kamu görevlileri hakkında ceza soruşturmasına devam edilebilmesi için ilgili kanunda belirtilen amirlerden izin alınması gerekiyor.

Hangi durumlarda maddi ve manevi tazminat istenebilir?

Deprem mağdurları ayrıca özel hukuk üzerinden de dava açabiliyor.

Bina, dükkân gibi taşınmaz veya otomobil, kamyon, mobilya vb. gibi taşınır mallarda oluşan maddi zararlardan dolayı, gerek idarelere karşı gerek özel kişilere karşı açılabilecek tazminat davalarında, Sulh Hukuk veya Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dilekçe ile başvuruda bulunmak ve delil tespiti yaptırmak gerekiyor.

Peki depremde ölen kişinin mirasçıları, yaralanan, taşınır veya taşınmaz malları zarar gören kişiler hangi durumlarda maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahip?

Öncelikle zararın, deprem sebebiyle yıkılan binanın kötü yapılmış veya gereği gibi bakılmamış olmasından kaynaklanması gerekiyor. Yapının kötü olması bilimsel, fenni, teknik kurallara uygun yapılmaması anlamına geliyor. İmar ve bilimsel kurallara aykırı biçimde yapılması hâlinde binanın kötü yani ‘ayıplı’ olduğu sonucuna varılıyor.

Binada oturan veya işyeri sahibi kişiler, duvarları yıkmak, kolonları kesmek gibi yapının taşıyıcı kısımlarına zarar verdiği takdirde bu ‘müterafik’ ( yani birlikte) kusur sayılıyor. Bu durumda binanın kötü inşası ile zarar arasındaki nedensellik bağı kesilirse sorumluluk doğmayabilir; tam tersi durumda tazminata hükmedilebilir.

Zorunlu deprem sigortası (DASK) bulunan yapılar için Doğal Afet Sigortaları Kurumu, depremden dolayı meydana gelen maddi hasarlar için 25.11.2022’den itibaren 640.000 TL üst sınırına kadar olmak üzere ev sahibi olan sigortalıya tazminat ödüyor. Afet Sigortaları Kanunu madde 13’te şöyle deniliyor: “Zorunlu deprem sigortası bulunan ve deprem nedeniyle hasar gören binalara ilişkin tazminat, gerekli bilgi ve belgeler ile hasar tespitinin tamamlanmasını müteakip en geç otuz gün içinde ödenir.”

Sorumlunun belirlenmesi: Kimlere dava açılabilir?

Eğer bina veya benzeri bir yapı yıkılmış veya yıkılmasa da hasarlı hale gelmiş ise:

Zarar gören kiracıysa, kira sözleşmesine dayanarak kiraya veren kişiye karşı tazminat davası açabiliyor. Eğer yapı yıkılmamış ve onarılabilir durumdaysa kiraya verenden ücretsiz olarak ayıbın giderilmesini isteyebiliyor. Kiraya verenin bir kusuru bulunmuyorsa tazminat ödemekten kurtulabiliyor ancak onarma yükümlülüğü bulunuyor.

Zarar gören konut veya işyerinin sahibiyse, satış sözleşmesine dayanarak satın aldığı kişiye ya da sözleşmeye dayanarak yükleniciye (müteahhit) karşı tazminat davası açabiliyor. Eğer yapı yıkılmamış ve onarılabilir durumdaysa satıcıdan veya yükleniciden ücretsiz olarak ayıbın giderilmesini ya da ayıp oranında bedelin indirilmesini isteyebiliyor.

Zarar gören konut veya işyerinin sahibiyse, Yapı Denetimi Hakkında Kanun gereğince yapı denetim kuruluşları, denetçi mimar ve mühendisler, proje müellifleri, laboratuvar görevlileri ve yapı yüklenicisine (müteahhidine) karşı tazminat davası açabiliyor. Yapının fen ve sağlık kurallarına aykırı biçimde eksik, hatalı ve kusurlu yapılması bu yasaya göre sorumluluk sebebi.

Sözleşme ilişkisi olsun olmasın zarar görenler, yüklenici, denetçi mimar ve mühendisler gibi kusurlu kişilere ve kusuru olsun olmasın yapı eseri sahibine karşı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümlerine göre tazminat davası açabiliyor.

Rehberde “Yüklenici, denetçi mimar ve mühendisler gibi yapının kötü yapılmasında kusuru, ihmali bulunan kişiler, yapıda otursun oturmasın o yapı sebebiyle zarar gören herkese karşı sorumlu olur, bu kişilere karşı tazminat davası açılabilir” deniliyor. Yüklenicinin, binayı projelendiren mimarın, denetleyen mühendisin bilimsel ve teknik esaslara uygun şekilde davranmamaları, kalitesiz malzeme ve işçilik kullanmaları hâlinde kusurlu davrandığı kabul ediliyor.

Yapı sahibi, Türk Borçlar Kanunu madde 69 gereğince bina yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksiklik sebebiyle doğan zarardan kötü yapım veya bakımdan ötürü kusuru bulunmasa dahi sorumlu tutuluyor ve bu kişiye karşı tazminat davası açılabiliyor.

Rehberde ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: “İmar Kanunu’na göre yapıya kat, inşaat ve oturma izni veren yerel yönetimler ile imar planlarını onaylayan ve ruhsat veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı sorumludur. Türk Borçlar Kanunu’na göre farklı hukuki sebeplerle zarardan sorumlu olan kişiler, zarar görenlere karşı müteselsil (zincirleme) olarak sorumlu olur, bu nedenle tazminat davası açma hakkına sahip kişiler aynı davada hepsine birden veya istediği birine veya birkaçına karşı dava açabilir.”

İdarenin depremle ilgili yükümlülükleri nedir?

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda düzenlenen idari dava türlerinden biri, idareye karşı açılacak ve tazminat talep edilebilen tam yargı davası. Bu davalar, idarenin eylem veya işlemleri sonucunda ortaya çıkan gerek maddi gerek manevi zararların tazmini için açılabilmekte. Bu davaları açma hak ve yetkisi, yalnızca idari işlem ve eylemlerden ötürü hakları ihlâl edilen kişilere ait. Kişilik haklarına olan saldırının idare tarafından gerçekleştirilmesi hâlinde manevi zarar, idare mahkemelerinde tam yargı adı altında dava edilebiliyor. Mahkemenin, manevi tazminat talebini kabul edebilmesi için bir zarar söz konusu olmalı, bu zarar idarenin eylem veya işleminden kaynaklanmalı, ayrıca ortaya çıkan zarar ile idarenin eylem veya işlemi arasında illiyet bağı bulunmalı.”

TBB tarafından kamuoyu ile paylaşılan rehbere göre, depremde enkaz altında kalan kişilerin aranması ve kurtarılması konusundaki faaliyetlerin idare tarafından zamanında, bilimsel ve teknik kurallara uygun biçimde yerine getirilmemesi sebebiyle gerçekleşen ölüm ve yaralanma sonucu zarar gören kişiler de maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahip.

Afetler öncesinde gereken tedbirlerin alınmaması veya afet sonrası idare tarafından yürütülmesi gereken kamu hizmetlerinin yürütülmemesi veya yetersiz olması durumunda idareler aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmak mümkün.

İdarenin depremle ilgili yükümlülükleri farklı aşamalara göre üçe ayrılıyor:

Deprem öncesi önlemler,

Deprem ertesi arama ve kurtarma faaliyetleri,

Deprem sonrası sağlık, gıda, barınma, ulaşım, haberleşme gibi haklara erişimin sağlanması.

 

Deprem depremzede Hukuk