KÜRESEL ISINMA
Geçen haftalarda Review of Geographics dergisinde yayınlanan Max Planck Kimya Enstitüsü'nün bilimsel raporda bizleri ilgilendiren önemli başlıklar bulunuyor.
Bu rapora göre Türkiye'nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz ve Batı Asya bölgesi dünya geneli her 10 yılda 0.27 derece ısınırken, bizim bölgemiz 2 katı 0.45 derece ısınıyor.
Bunun anlamı da benzeri görülmemiş sıcak dalgaları, kuraklıklar, toz fırtınaları ve yağış kıtlığı beraberinde 400 milyon insanın su ve gıda güvenliği riski oluyor.
Yine Rapor'a göre 1950 den beri nüfusu 5 kat artan bölgemizin 2050 'de 600 milyonu bulması bekleniyor.
Bu arada bizi ilgilendiren çarpıcı bilgiler arasında bölgede en fazla karbondioksit salan 5 ülke; İran, Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır ve Irak'ın 2010 yılı itibariyle son 50 yıldaki emisyon artışının %74'üne kaynak oluşturduğunu yazıyor.
Bu kadar önemli ve dünyanın geleceğini ilgilendiren tedbirleri ve global hedefleri içeren Paris zirvesine en son imza atan 6. ülke olduk. Bu doğrultuda Türkiye'de Çevre Bakanlığı bünyesinde İklim Değişikliği Dairesi kuruldu.
ABD Paris Anlaşmasından Trump Amerikan Sanayisine mali yükünü düşünerek masadan ayrıldı ama Biden tekrar girdi.
İngiliz ve Amerika'lı atmosferden karbonu temizleyen bir teknoloji firması ile çalışmalara katıldığım için kısmen bilgi sahibiyim. Bugün atmosferde %1.5 olan Karbon oranının %3'e çıkması durumunda dünyada hiç bir canlı yaşayamaz hale geliyor.
Bu sebepten dünya ülkeleri bir araya gelerek ve Paris Anlaşmasını imzalayarak 2050 itibariyle yeşil enerji ile üretim ve sıfır karbon salınımı hedefine imza attılar.
Hatta atmosferi kirleten ve gerekli filtrasyon yatırımı yapmayan sanayici şirketler ihracat yaptıklarında Karbon Vergisi ödemek zorunda kalacaklar.
Daha önceki yazılarımda değindim. Rusya Ukrayna savaşı maalesef ülkelerin alternatif enerji yatırımı bütçelerinin silahlanmaya gitmesine sebebiyet verdi. Atmosfere karbon salınımı yapan kömür Santrallerinin tekrardan açılma ihtimali ise ayrı bir sorun.
Yukarda yazdığım Küresel Isınma ve İklim değişikliği gerçeklerine tamamen zıt ve esasında güzel gelişmeleri ise aşağıda paylaşıyorum.
Ulf Kristersson İsveç'in yeni Başbakanı Küresel ısınma ve İklim değişikliği konularının bir şube seviyesine indirerek, 35 yıllık Çevre Bakanlığı'nı kapatması ve Bakanlık seviyesinde Parlamentoda temsil edilmesine gerek görmediğini açıkladı.
BM ve NASA'nın öngörülerinden geldi. Buna göre, Kuzey yarıküre ve orta enlemdeki ozon tabakasının 2030 yılına kadar, Güney yarıküredeki ozon tabakasının 2050 yılına kadar ve kutuplardaki ozon tabakasının da 2060 yılına kadar tamamen iyileşmesi beklendiğini açıkladı.
1987 yılında kabul edilip 1989 yılında yürürlüğe giren Montreal Protokolü uyarinca buzdolaplarında ve sprey kutularında yaygın olarak kullanılan kloroflorokarbonları (CFC'ler) içeren kimyasalların yasaklanmasının ozon deliğinin küçülmesinde etkili olduğu düşünülüyormuş.
NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezinde yer bilimleri bölümünün baş araştırmacısı Paul Newman da konuya ilişkin “Zamanla, istikrarlı bir ilerleme kaydediliyor ve delik küçülüyor. " demiş.
Paris Anlaşması 2050 sıfır karbon salınımı hedefi, NASA'nın ozon deliği küçülüyor açıklaması ile rafa mi kaldırılacak, İsveç Hükümetinin Çevre Bakanlığını kapatma kararının Birleşmiş Milletler ve NASA'nın açıklaması ile alakası var mıdır?
Bilemiyorum, konu bilimsel uzmanlık gerektiriyor.
Zaman içinde göreceğiz, geleceğe yönelik çocuklarımız ve torunlarımızın yaşanabilir bir Dünya bırakmak adına iç açıcı haberleri sizlerle paylaşmak istedim.